Haberci Gazetesi

Atatürk liderliğindeki Milli Mücadele, sadece düşmana karşı değil salgınlara karşı da verildi

Atatürk liderliğindeki Milli Mücadele, sadece düşmana karşı değil salgınlara karşı da verildi
319
10 Kasım 2020 - 18:32

Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliğinde, cephede düşmana karşı Milli Mücadele verilirken, ülke içinde bulaşıcı ve salgın hastalıklara karşı bir seferberlik başlatıldı. Tarihçi Prof. Dr. Mehmet Temel:”Koruma, hastalıktan uzak tutma, tedbir alma, Cumhuriyet’in yaptığı budur. Bu şekilde de başarılı olunmuştur. Tedaviyle başarılı olmak zordur, bedeli de ağırdır”

BÜYÜK Önder Mustafa Kemal Atatürk liderliğindeki Milli Mücadele, sadece cephede düşmana karşı değil, ülke içinde nüfusun büyük bölümünü tehdit eder hale gelen bulaşıcı ve salgın hastalıklara karşı da verildi. Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarında yaşanan üst üste savaşlar, o yıllardaki tıbbi yetersizlikler ve halkın bilinçsizliği, bulaşıcı ve salgın hastalıkları ülke nüfusu için önemli bir tehdit haline getirmişti. Vebadan koleraya, trahomdan frengiye çok sayıda bulaşıcı ve salgın hastalık o kadar yaygınlaşmıştı ki bazı yerleşim yerlerinde nüfusun neredeyse yarısı, hastalıklar nedeniyle kaybedilmişti.

ATATÜRK DÖNEMİNDE BULAŞICI VE SALGIN HASTALIKLARLA MÜCADELE

Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk liderliğindeki Milli Mücadele de böyle bir ortamda verildi. Zaten savaşlarla kırılmış bir ülkede daha fazla kayıp yaşanmasını istemeyen Atatürk, cephede düşmana karşı Milli Mücadele verilirken, ülke içinde de bulaşıcı ve salgın hastalıklara karşı bir seferberlik başlattı. “Atatürk Döneminde Bulaşıcı ve Salgın Hastalıklarla Mücadele” adlı kitabın yazarı Tarihçi Prof. Dr. Mehmet Temel, Büyük Önder’in bulaşıcı ve salgın hastalıklarla mücadelede attığı adımları anlattı.

400 BİN ASKER HASTALIKLARDAN ÖLDÜ

Bulaşıcı ve salgın hastalıklar nedeniyle 1. Dünya Savaşı’nda, Çanakkale Cephesi hariç, 60 bin asker çatışmada hayatını kaybederken 400 bin askerin ise bulaşıcı ve salgın hastalık nedeniyle yaşamını yitirdiğini belirten Temel, şöyle konuştu: “Kayıtlara göre 1920-21 yıllarında İstanbul’da haftada 50-60 kişi veremden hayatını kaybediyor. Bu ne demek? Günde 8-10 kişi veremden hayatını kaybediyor demek. Antalya’da Finike ve Elmalı, iki ilçe. 1920-21 yıllarında 2 bin 355 doğum var, 5 bin 281 sıtmadan ölüm var. Düşünün nüfus ne kadar kayba uğruyor. İşte bu rakamlar, o günlerdeki salgınların basitçe tehlikesini ve büyüklüğünü göstermek açısından önemli. Sadece verem veya sıtma da değil, her şey var. Frengi var, kuduz var, tifo, kolera, veba, trahom, çiçek bunların hepsi yaygın. Birinci Dünya Savaşı’ndan, Milli Mücadele’den çıkmış bir millet ne yapacak? 12-13 milyon nüfusumuz var. Yarısına yakını bu hastalıkların hepsine sahip.”

TÜRKİYE’NİN SIHHİ RÖNTGENİ ÇEKİLDİ

Savaştan çıkmış, teknolojinin gerisinde kalmış, hekimi, hemşiresi, parası, yolu olmayan bir ülkede Atatürk’ün sağlık hizmetleri alanında çok önemli adımlar attığını kaydeden Prof. Dr. Mehmet Temel, Büyük Önder’in izlediği yolu şöyle anlattı: “Atatürk ilk olarak, sağlık hizmetlerinin modern anlamda bir devlet görevi olarak ele alınmasını sağlamak amacıyla Milli Mücadele’nin başlarında, yani 2 Mayıs 1920 tarihinde 3 sayılı Kanunla Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığının kurulmasını sağladı. Ayrıca ‘Türkiye’nin Sıhhi-İçtimai Coğrafyası’ adıyla Osmanlı Devleti’nden devralınan sağlık mirasını, ülkenin nüfus ve ekonomik potansiyelini, sosyal ve sağlık sorunlarını belirlemeye yönelik bir dizi araştırma yaptırdı. Atatürk’ün amacı neydi? Türkiye’nin sıhhi ve içtimai röntgenini çekmek. Neyi öğrenecekti bununla? Ülkede kaç hastane var, kaç dispanser, doktor, sağlık memuru, eczane var, Anadolu’daki yaygın hastalıklar neler, sağlık kurumları ne durumda… Bunun ardından kanunlar peş peşe gelmeye başladı.”

42 ALMAN PROFESÖR GÖREV ALDI

1922 yılında özel idarelerin bünyesindeki hastanelerin Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığına devredildiğini ve aynı yıl tıp mezunlarının zorunlu hizmetlerini doğu ve güneydoğu illerinde yapmalarını öngören yasanın çıkarıldığını ifade eden Temel, “1925’te Türkiye’de yabancı uyruklu sağlık personeli çalıştırılmasıyla ilgili bir karar alındı ve yurt dışından hemşire getirildi. Bu hemşireler İstanbul, Ankara, İzmir başta olmak üzere bazı hastaneler, doğum ve çocuk bakım evlerinde çalıştırıldılar. Yurt dışına da hemşire ve tıp eğitimi için öğrenciler gönderildi. 1933 Üniversite Reformu ile de Nazi Almanyası’ndan gelen 42 Alman profesör, sağlık kurumlarında görevlendirildi.” dedi.

2-4 KURUŞ SAĞLIK VERGİSİ 

Sağlık hizmetleri için gerekli bütçeye kaynak sağlamak amacıyla 21 Nisan 1925 tarihinde Rüsumu Sıhhiye Kanunu çıkarıldığına değinen Temel, bu kanunla buharlı, motorlu ve yelkenli gemilerden tonajlarına göre 2-4 kuruş sağlık vergisi alınmaya başlandığını söyledi.
Tonilatosu 250’yi geçmeyen motorlu yelkenli gemilere yılda bir kez olmak üzere 100 kuruşluk patent bedeli konulduğunu, yurt dışına gönderilecek hayvan ve ürünleri için verilecek her şehadetname karşılığında 100 kuruş alınması hükmü getirildiğini anlatan Prof. Dr. Temel, “Bulaşıcı ve salgına maruz kalan kişilerin konulduğu tahaffuzhanelerde tutulacak kişi, hayvan ve eşyadan adet, kilo ve gün sayısına göre 1-100 kuruş arasında değişik ücret alındı. Sağlık nizamlarına aykırı harekette bulunan gemi kaptanlarına, deniz nakli araçlarının cinsine göre 15-100 lira arasında değişen nakdi ceza kesildi.” dedi.

FRENGİ KANUNU ÇIKARILDI

Prof. Dr. Temel, Cumhuriyet’in ilk yıllarında en sık rastlanan salgın ve bulaşıcı hastalıklardan bazılarının frengi, sıtma, tifo, kolera, verem, veba, kuduz, çiçek ve trahom olduğunu kaydetti. Frengiyle mücadele için henüz Milli Mücadele devam ederken, Frenginin Men ve Sirayetinin Önlenmesi Hakkında Kanun Teklifi’nin 5 Şubat 1921’de yasalaştığını kaydeden Temel, “Bir tarafta savaş yürütüyorsunuz bir tarafta sağlıkla ilgili adımlar atıyorsunuz.” diye konuştu.

AVRUPA’DAN UZMANLAR GETİRİLDİ

Sıtmayla mücadele için Almanya, Macaristan ve Polonya’dan uzmanlar getirildiğini anlatan Temel, bu uzmanların direktifleri doğrultusunda bataklıkları kurutmak üzere sulak alanlara fazla su absorbe eden okaliptüs gibi ağaçlar dikildiğini kaydetti. Tifo ve koleranın yayılımını durdurmak için su taşıma sistemlerinin yenilendiğini belirten Temel, vebayla mücadele için ülkeye giriş ve çıkışların kontrol altında tutulduğunu bildirdi. Verem mücadelesi için ülke genelinde verem savaş dispanserleri kurulduğunu ifade eden Temel, ayrıca yurt dışından röntgen cihazları alındığını ve ülke genelinde tarama faaliyetlerinin başlatıldığını söyledi. Trahomun çok geniş bir alanda etkili olduğunu vurgulayan Temel, “Bazı illerde nüfusun yüzde 70’ini etkiledi trahom. Mesela Adıyaman’da bu hastalık nedeniyle o yıllarda ‘Körler şehri’ diye anılıyordu.” ifadelerini kullandı.

TEDAVİDEN ÖNCE HASTALIKTAN UZAK TUTMA 

Prof. Dr. Mehmet Temel, Atatürk’ün attığı adımlarla sağlık hizmetleri alanında çok önemli yol katedildiğini belirterek, şunları söyledi:
“Cumhuriyet’in ilan edildiği 1923 yılında Sağlık Bakanlığı bünyesinde 554 doktor, 69 eczacı, 560 sağlık memuru, 136 ebe, 4 hemşire, 332 sağlıkla ilgili idare memuru, toplam 1655 personel var. Sağlık Bakanlığı bünyesindeki toplam personel bu. Bununla 12 milyon insana hizmet vereceksiniz. 1937’de, yani Atatürk ölmeden bir yıl önce doktor sayısı 1391’e, eczacı sayısı 137’ye, sağlık memuru sayısı 1497’ye, ebe sayısı 486’ya, hemşire sayısı 356’ya, idare memuru sayısı 778’e toplam personel sayısı 4 bin 645’e çıkarıldı. Cumhuriyet’in ilk yıllarında tedavi değil, korumaya yönelik tedbirler alındı. Hastalık ortaya çıkmasın, yaygınlaşmasın kaygısıyla hep koruma, tedbir alma amacı vardı. Tedavi son çareydi. Koruma, hastalıktan uzak tutma, tedbir alma, Cumhuriyet’in yaptığı budur. Bu şekilde de başarılı olunmuştur. Tedaviyle başarılı olmak zordur, bedeli de ağırdır.”

 

Webdesign Ultra Netzwerk